10 Mart 2009 Salı

Vücudunuzun herhangi bir bölgesinde tümör olduğunu bilmek sizce nasıl bir duygudur? Bu da yeni bir şeydir sizin için.

Kanser hastalarının yaşadığı bazı süreçler vardır…
İlk evre “Neden ben?” evresidir.”Onca insan varken, neden ben?

Bu evre en önemli olanıdır hasta ve yakınları için. Ne kadar kısa sürede biterse bu soru faslı, o kadar iyidir. Çünkü zaman kaybından başka bir şey değildir. Zaten bu dönem hemen kabullenilirse diğer evrelere geçiş kolaylaşır ve kanseri yenmek için çıkılan zorlu yolun yarısı böylece katedilmiş olur. Ama hasta bu soruyu sorup cevabını alamamaya devam ederse kendi kurduğu girdapta kaybolur. Yakınları ne kadar yardım etmeye çalışsa da bu konuda ona yardım edemezler. Çünkü olay hastanın içinde başlayıp orada bitmektedir.
İkinci evre: “Peki ne yapacağız?” evresidir.

Bu sorunun hiçbir sakıncası yoktur. Eğer hasta “Ne yapacağız?” diye soruyorsa yarına kalmayı, bir yudum su daha içebilmeyi, kırmızı yastığından başını kaldırıp, mavi yorganını üzerinden atmayı, buz gibi suya yüzünü değdirerek sevdiklerine bir kez daha “Günaydın!” diyebilmeyi istiyor ve bunları sadece bir kere daha yapabilmek için bazı acılara katlanabilecek güçte demektir. Bazı işleri yarım kalsa da sonradan toparlanabileceğinden, hiçbirinin yaşamı kadar önemi olmadığından onlar için üzülmeye vakit bile tanımaz kendine.

Üçüncü evre: hastanın kanser olduğunu duyan yakınların önce bir afallayıp, sonra hemen toparlandıkları ve hastaya devamlı moral verme çabası içinde oldukları evredir.

Bu dönemde evde veya hastanın arkadaş çevresinde bir gram huzursuzluk yoktur. Hasta; sevdiklerinin onun için her şeyi yapmaya hazır olduklarını, o iyi olsun diye –sözleşmiş gibi- ağızlardan kulaklara dek gülümsenmesini ve sanki ortada kanser olan biri yokmuş da her şey yolunda gidiyormuş gibi pürneşe olmalarını görüp mutlu olur. Bu evre de hastalar için tehlike arz etmez. Ki bu dönem hasta iyi oluncaya kadar –hatta iyi olduktan sonra bile- devam eder.

Dördüncü evre: artık hastanın yakınları da durumu benimsemiştir (zira yakınların bu durumu kabul etmesi, hastanın kabul etmesinden daha sancılı bir süreçtir).
ve oyuna başlanmıştır.

Bu evre acı ve tebessümden oluşur sadece. Ne tuhaf değil mi, acı ve tebessüm yan yanadır. Hem de aynı bünyede. Hasta acı çekmektedir fakat bunu belli edip çevresindekileri üzmek istemediğinden bu sefer o hiçbir şey yokmuş gibi gülümser, zor da olsa. Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden dizesi hastamızın yaşamında somut bir nitelik kazanmıştır.

Beşinci evre: isyan evresidir.

En tehlikelileri budur. Ya gidecektir hasta, ya da sabredip kalacaktır. “Neden ben?” sorusu bu evrede de sorulur, ama hasta bu sefer sorunun yanıtını alamayacağının bilincindedir. O yüzden bunun üzerinde fazla durmaz ve diğer soruya geçer. “Herkes bir nefes fazla alabilmek için benim kadar acı çekiyor mudur?” Cevabı çok basittir: hayır. Öyleyse ben onlardan daha çok hak ediyorum yaşamayı kısmına gelinir. Ama gene de isyan edilmektedir. Artık her şey birikmiştir onda; yakınlarının ona gösterdikleri sevgi, kendisinin hep gülümsüyormuş gibi yapması, biraz daha fazla yaşamak arzusu, hiç azalama göstermeyen hatta inadına artıp duran ağrılar… Bir yerden sonra taşıması zor gelmiştir ve dışarıya atmak gerekmektedir. Hasta ağlamalı ve rahatlamalıdır. Yakınlarının ona “ağlama!” dememeleri makbul olandır. Her insanın bir dayanma süresi vardır ve buna saygı gösterilmelidir. Bu durumdan kolayca sıyrılmanın tek yolu -eğer gözyaşları tebessümlere çevrilemiyorsa ve hasta için gözyaşı daha iyi bir ilaç gibi görünüyorsa- hastayla beraber ağlamaktır.

Altıncı evre: güvenin en yüksek olduğu evredir.

Ağlayıp rahatlama evresi geçmiştir ve hastanın kendine olan güveni zirveye ulaşmıştır. Artık hiçbir şey umurunda değildir. İster üç ister beş kemoterapi. Yaşayacak ve bitirecektir. Alnının akıyla çıkacaktır bu işten. Ve bu evre gelecek günler için hayal kurma evresidir. Tamamen kurtulduktan sonra yapılacak şeyler bir bir sıralanır. yarım kalan kitaplara devam edilecektir, daha büyük bir istekle güneşe bakılacaktır. Balkonda esen ılık rüzgarın keyfi sonuna kadar çıkarılacaktır. O sene gidilemeyen yerler için şimdiden hazırlık yapmaya başlar hasta. Yiyemediği eriği, çileği, üzümü, şeftaliyi seneye daha büyük bir iştahla yiyeceğinin hayalini kurar. Sokaklarda tek başına, sıradan bir insan gibi dolaşacaktır artık. Sıradan insan olmak istemektedir. Ve en büyük arzusu, sevenlerinin karşısına çıkıp, “Bakın, ben iyileştim!” diyerek onları mutlandırmaktır.

Yedinci evre: hasta kişisinin kabuk değiştirdiği evredir.

Artık ortada ne hasta vardır, ne acı, ne gözyaşı, ne isyan. Geriye sadece –dördüncü evrede bahsettiğimiz- tebessüm kalmıştır. Eski hastamız kendisini bir süre sonra toparlar, hızla iyileşmektedir. Vücudu her geçen gün yenilenir adeta. Hastamız bile şaşırır bu hızlı değişime, ama mutludur. Eskiden arabadan yorgun argın inip, içeriye yatmaya bile zorla gelebilen hastamız artık manavdan aldığı sebze-meyve torbalarının hepsini bir kerede eline alıp güle oynaya mutfağa girebilen birine dönüşüvermiştir. Ve işte o özlemle beklediği “sıradan insan” olma hayalleri gerçekleşmiştir. Artık yaşama daha sıkı bağlarla tutunan, ne istediğini bilen, saçma sapan şeylerle kendini üzüp vakit kaybetmeyen, yaşadığı her saniyenin ne kadar değerli olduğunun farkında olan; azimli, sabırlı, güçlü biri olunmuştur. Hayatı yakalayan eski hastamız artık her şeyin iyiye gideceğini düşünür, ama kötü şeylerin de olabileceğinin olasılığını da hesaba katarak daha temkinli adımlarla yürümeye ve yaşamaya devam eder. Eski hastamızın Zor zamanlarında yanında bulunan kişilere duyduğu minnettarlık her geçen gün artmaktadır ve eski hasta kendine bir de bu açıdan mutluluk balonu çıkartıp bir de bu yüzden yaşamak gerektiğini, onlar için var olmak gerektiğini öğrenir…

ÖZLEM ERCİN --- 09.03.09

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sende yaz...

Diğer Sayfalarıda Dolaşın