17 Aralık 2010 Cuma

Tomografideki büyük tehlike

Birçok hastalığın tespitinde kullanılan tomografi, maruz kalınan radyasyon nedeniyle kansere yol açan etkenler arasında gösteriliyor.


Uzmanlar sık tomografi çektirenlerin vücutlarında biriken radyasyonun kansere yol açtığı, bu etkilerin tomografi çektirildiği anda değil, 20-30 yıl sonra ortaya çıktığı yönünde uyarıyor.

Dicle Üniversitesi (D.Ü) Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ve Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vedat Göral, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kanserin vücutta bazı yerlerde, kontrolsüz ve aşırı hücre çoğalması olduğunu, çoğalan ve oluşan anormal hücrelerin, bulunduğu bölgede tehlikeli ve ölümcül sonuçlara neden olduğunu söyledi.

Hastalara çeşitli rahatsızlıkların tespiti için önerilen veya çoğu zaman da hastaların güvenilir sonuca ulaşılması amacıyla doktorlarından talep ettiği tomografi filmlerinin insan sağlığına zararlı olduğunu ifade eden Prof. Dr. Göral, kansere yol açan en önemli etkenler arasında sık ve lüzumsuz çekilen tomografi filmlerinin de yer aldığını söyledi.

İNGİLTERE'DE YASAKLANDI

Prof. Dr. Göral, hastaya x ışınlarının yani radyasyonun verilmesinin kansere sebep olduğunu, sıradan bir röntgende vücudu görüntülemek için tek bir ışın gönderilirken, tomografide daha detaylı bir görüntü elde etmek için art arda birçok ışın gönderildiğini belirtti.

Eskiden tomografi çekilmesinin çok yaygın olduğuna dikkati çeken Göral, ''Eskiden bir tomografi çekme modası vardı. Hastalar tomografi çekilmesini kendileri talep ediyorlardı. Hatta bir yerde çekilen tomografi beğenilmeyip hastadan yeni bir tomografi isteniyordu. Böylece daha çok radyasyona maruz kalınıyordu. Biz çocuklara ve gençlere tomografi çekilmesini önermiyoruz. Çünkü acısı ileriki yıllarda ortaya çıkıyor. Bu konuda hastaların bilinçlenmesi de son derece önemli. Bir karın tomografisinde hastaya yaklaşık 400 akciğer filmi çekilmiş kadar radyasyon yükleniyor'' dedi

Göral, İngiliz Sağlık Bakanlığı'nın, sağlıklı her 50 kişiden birinin radyasyona maruz kalarak kansere yakalandığı gerekçesiyle tomografiyi yasakladığını hatırlatarak, her tomografininkanserriskini artırdığını söyledi.

Hücre bölünmesinin genç yaşlarda çok hızlı, çocuklarda ise çok daha hızlı olduğuna dikkati çeken Göral, hücre çok bölündüğü takdirde kanserli hücrenin de o kadar hızlı çoğalacağını, gereksiz çekilen röntgenlerin ekonomik kayba neden olmaları dışında, bu sırada kullanılan X ışınlarının da hastaları radyasyona maruz bıraktığının unutulmaması gerektiğini kaydetti.

Göral, tedavinin tomografi yerine daha az radyasyon yayan MR ya da hemen hemen hiç radyasyon bulunmayan ultrason ile sürdürülmesi gerektiği uyarısında bulundu.

GENETİK DANIŞMANLIĞI ÖNEM KAZANACAK

Göral, günümüzde yaklaşık 200 çeşit kanser hastalığının mevcut olduğunu, bunların hemen hemen yüzde 10'unda genetik geçiş veya genetik ilişkinin bulunduğunu söyledi.

Teknolojik gelişmeler ve genetik mühendisliği alanında gerçekleştirilen önemli araştırmalar sonucunda, birçok kanserde genetik faktörlerin etkin rol oynadığının tespit edildiğini kaydeden Göral, günümüzde genetik haritalarla ilgili çalışmaların sürdüğünü, yaklaşık 10 yıla kadar kanserli genlerin saptanarak, kanserin şifresinin çözülebileceğinin iddia edildiğini bildirdi.

Göral, anne karnındaki bebeğin kordon kanı alınarak, kanserli genlerin varlığının araştırılmasının söz konusu olduğunu kaydederek, şöyle dedi:

''Belkide ileride bebek doğmadan kanserli genleri saptanacak ve bu genler ayıklanarak kişi kanserden korunmuş olacaktır. Günümüzde genetikle ilişkili sindirim sistemi kanserleri içerisinde; mide, pankreas ve kalın barsak kanserleri yer alıyor. Ayrıca, meme, yumurtalık ve tiroid bezi kanseri, prolaktinoma, deri kanserleri (melanoma), bazı hematolojik kanserler de genetik geçiş göstermektedir. Kişide kansere yatkın gen olabilme ihtimaline karşın, o kişide kanser görülmemesi, veya kişide kanser olmasına rağmen anne ve babasında kanser bulunmaması, o kişinin ebeveynlerinde kanser geninin olmadığını göstermez. Kanser geni taşıyan herkeste kanser olmaması, stres, sigara, alkol, obezite, bağışıklık sisteminin zayıflaması, ani stres gibi kişisel veya hava kirliliği, bazı bakteri ve virüsler, radyasyon, aşırı güneşe maruz kalma, katkılı gıda maddeleri gibi çevresel faktörlere bağlı olup, tetikleyici faktörlerin etkisiyle genler aktifleşmekte ve kansere gidiş başlamaktadır. Yakın gelecekte kanser tanısında genetik danışmanlığı önemli rol oynayacak. Özellikle Amerika'da genetik danışmanlığının yaygın olduğunu görüyoruz. Bu ülkemizdeki kardiyoloji, onkoloji veya diyetisyenlik gibi düşünülmeli. Bizler nasıl ki hastalarımızı psikologa veya diyetisyene yönlendiriyorsak, kanser hastalarının yakınları da ailenin gen haritasının çıkarılması için genetik danışmanlığa yönlendiriliyor. Hasta yakınlarının kanları alınarak genetik analizleri yapılıyor. Şüpheli bireylere genetik tavsiyede bulunuluyor. Son derece önemli bir branş. Yakın bir gelecekte bizler de bu bölüme hasta yakınlarımızı yönlendireceğiz. Ülkemizde de yaygınlaşacağına inanıyorum.''

AİLESİNDE KANSER VAKASI BULUNANLAR RİSK ALTINDA

Prof. Dr. Göral, kanserden korunmak için alkol ve sigaradan uzak durmak, aşırı kilo almamak, bol sebze ve meyve yemek, doymuş hayvansal yağ alınımını azaltmak, mangalda kırmızı et pişirmekten kaçınmak, aşırı güneşe maruz kalmamak, katkı maddesi içeren gıdalardan uzak durmak, doğal gıdalarla beslenmek, yürüyüş ve düzenli egzersiz yapmak gerektiğini söyledi.

200'e yakın kanser türünden meme kanseri olan hastaların kızlarının da mamografi kontrollerini düzenli yaptırmalarını önerdiklerini ifade eden Göral, özellikle annenin kansere yakalandığı yaşın 5 yaş aşağısında kanser taraması yapılması gerektiğini belirtti.

Göral, mide kanserinde ''helikobakter pilori'' adlı bakterinin rol oynadığına dikkati çekerek, genetik yatkınlığı bulunan bazı kişilerde bu bakterinin mide kanserine neden olabildiğini, bu nedenle mide kanseri olan hastaların yakınlarının bu bakteri açısından araştırılması gerektiğini vurguladı.

Kalın barsak kanserlerinin erken dönemde yayılmadan tespit edildiğinde ameliyatla tedavi edildiğini anlatan Göral şöyle devam etti:

''Bu hastalar sağlıklı bir şekilde yaklaşık 20-30 yıl yaşayabiliyor. Kalın barsak kanseri olan hastaların çocuklarına 40-45 yaşlarından itibaren mutlaka kolonoskopi ile tarama yapılmalı, kalın barsak kanserine neden olan polipler, endoskopi ile çıkarılmalıdır. İzah edilemeyen karın ağrısı ve şikayeti bulunanlar ve fark edilir kilo kaybedenler pankreas kanseri yönünden araştırılmalıdır. Bu amaçla, tomografi veya MR görüntüleme yöntemlerine başvurulmalıdır. Sinsice ilerleyen bu kanser türünde tanı konulduğunda yaşama süresi ortalama 9-12 aydır. Kanserde kan tahlilindeki kanser göstergeleriyle teşhise gidilemez. Çünkü her zaman, kanser göstergeleri ile kanser tanısı arasında yakın ilişki bulunmamaktadır

15 Aralık 2010 Çarşamba

Prof. Mustafa Camgöz

Kansere farklı baktı ve yok etmek yerine ‘yaşanabilir’ bir hastalık haline getirmeyi başardı. Kemoterapiyi tarihi gömen yeni nesil ilaç ‘hap’ şeklinde ve ucuz olacak.

Dünyanın saygın kanser araştırma merkezlerinden biri kabul edilen Londra Imperial College Kanser Araştırma Merkezi Başkanı Prof. Mustafa Camgöz, kanserin dağılmasını önleyici, solid tümörlerin yayılmasına son verecek yeni nesil bir ilaç geliştirdiklerini, gelecek yıl klinik deneylere başlayacaklarını açıkladı.

YAYILMA ÖLDÜRÜYOR

Star’a konuşan Prof. Camgöz, “Kanser hastalıklarında ölüme yol açan ana neden kanserin yayılmasıdır. Bizim hedefimiz de tümörleri yok etmek yerine yayılmasını önlemek. Böylece kanseri ölümcül hastalık olmaktan çıkarıp, ‘birlikte yaşanabilir’ bir kronik hastalık haline getirmeyi hedeflendik. Bu yeni nesil ilaçlarla kanser, diyabet, astım, kalpte ritim bozukluğu gibi ciddi, ancak ‘birlikte yaşanabilir’ hale gelebilecek” dedi.

12 YILDIR ÇALIŞIYORUZ

Kanserin yayılmasını önleme fikri üzerinde 12 yıldır çalıştıklarını anlatan Prof. Camgöz, tekniği şöyle anlattı: Önce mekanizmayı keşfettik, sonra bunu ilaçla nasıl kontrol edebileceğimiz üzerinde çalıştık. Benim nöroloji uzmanlığımla onkolojiyi birleştirdik. Bu bize kanserin yeni bir resmini çizdi. Yayılan kanser hücrelerinde ‘hiperaktif’ elektrik sinyalleri geliştiğini gördük. Sara hastalığında vücut nasıl kontrolden çıkarsa, kanserde de benzeri hareketler gördük. Hiperaktif hücreler etraflarını sindirip yayılıyorlar. Bulduğumuz ilaç bu hiperaktiviteyi bloke ediyor, tümörlerin yayılmasını durduruyor.

5 YIL İÇİNDE KULLANIMA HAZIR

Prof. Camgöz, “Yeni nesil ilaçlar, 40 yıldır çalıştığım Imperial College’da geliştirildi ve patentlendi. Yeni ilaç toksik değil ve kemoterapi gibi öldürücü etkisi yok. 5 yıl içinde de tesirlerini göreceğiz. Hap şeklinde olacak yeni kanser ilaçları pahalı olmayacak” müjdesini verdi.

PROF.DR. MUSTAFA CAMGÖZ KİMDİR?

Lefkoşa doğumlu 58 yaşındaki Prof. Mustafa Camgöz, 1970’te eğitime başladığı Imperial College’da fizik okudu, ardından biyofizik ve biyo-tıp doktorası yaptı. 1995’te Nöro-biyoloji profesörü olan Camgöz, ‘kanser biyolojisi’ alanında da profesörlük aldı. 40 yıldır Imperial College’da araştırma yapan Prof. Camgöz, prostat ve meme kanseri tedavisine yönelik buluşlarıyla adını duyurdu.

Eski yazılarımı okuyorumda...

Allahallah ne badireler atlaşmışım yahu??? Sanki rüya gördümde uyanmışım gibi beni okuyan birieri varsa şunu yazmalıyımki hakikaten hayat çok acımasızmış, ben kendime yeni ufuklar açtım eskiden olduğu gibi aptalın önde gideniyimmi evet öyleyim neyse böyle mutluyum demekki eski hayatıma döndüm..Evettt çok mutluyum..

14 Aralık 2010 Salı

Kilo verildi 7 kilo ama torun kaybedildi:-( üzgünüm neyse hiç tanıyamamıştım zaten..

23 Aralık 2009 Çarşamba
Aynada kendime şöyle bir dikkatli baktım

Yaşlandın kızım dedim kendi kendime artık çekil köşene..Ama içimdeki deli rahat durmuyorki ne yaşlanması yahu diyor daha yaşın ne bir torunum olsa onunla uğraşır belkide hayata başka bir açdan bakardım ya neyse kendime yapılacaklar listesi yaptım 1-torun istenecek 2-kilo verilecek(o nasıl olacaksa)3-daha buna karar veremedim şu ikisi olsun onuda sonra kararlaştırırım..
Gönderen Selver Sultan zaman: 14:49

hipnoz hakkında bir arkadaşımın önerisi

Evet. Size ufak bir alıştırma tavsiye edeceğim. Belki ikna edici olur:) Öncelikle sessiz sakin bir yeri tercih etmek işimizi kolaylaştırır. Rahat bir yere oturuyoruz. Derin bir kaç nefes alıyoruz ve başka birşey düşünmüyoruz. Ya da kendinizi rahatlatabildiğiniz başka teknikleriniz varsa onları da uygulayabilirsiniz. Avuçlarımız yukarı bakacak şekilde ellerimizi önümüze koyuyoruz. Sonra bileklerimizin iç kısımları birbirine değecek şekilde ve ellerimizi sıkı olmayacak şekilde yumruk yapıyoruz, daha doğrusu parmaklarımız kendiliğinden içe bükülür ya, o şekilde. Sonra işaret parmaklarımızı ileriyi gösterecek ve birbirlerine paralel duracak şekilde uzatıyoruz. Şimdi bu iki parmağımız arasında bir manyetik çekim olduğunu düşünelim. Ve hiç bir çaba sarfetmeyelim ve parmaklarımızın uçları birbirine yaklaşmaya başlayacak. Parmaklar birbirine dokunduğunda hafif bir konsantrasyon yaşayacağız. Bunu yapabildiysek, bir daha ki tecrübemizde daha iyi bir konsantrasyon elde edeceğimizi kendimize telkin edebiliriz. Tekrar ettikçe daha iyiye gideceğiz ve her türlü ortamda bir kaç saniye içinde kendimizi hipnotize etmeyi başarabileceğiz. Bu arada eğer bunu denerseniz ve çaba sarfetmeden parmaklarınızın adeta aralarında bir çekim gücü varmışcasına birbirine yaklaştığını görürseniz, vücudumuzu nasıl kontrol edebildiğinizi daha iyi görmüş olacaksınız. Sevgili Selver Hanım, özellikle siz inanmıyorsunuz. Bunu deneyip başarırsanız, bilinciniz direnç gösterse de bilinçaltınızın bu mesajları algılayıp nasıl tepki verdiğini görmüş olacaksınız. Ve kontrolün yalnızca sizde olduğunu göreceksiniz. Bu muhteşem birşey. Bu yalnızca basit bir alıştırma. Bunu geliştirmek ve hayatımızın her alanında uygulayabilmek bizim elimizde.

Diğer Sayfalarıda Dolaşın