27 Şubat 2009 Cuma

Sevgili Serabın Ümitliyiz biz adlı sitesinde Sibel hanımın en sıkıntılı deli dolu olduğum zamanda içimi ferahlatan yazısı ..

selver demiş ki:BİRBİRİMZE YALAN SÖYLÜYORUZ KANSERDEN KURTULAN YOK...

cerrahpaşada kemo görürken bir erkek hastayla tanışmıştım 8 yıl önce akciğer ca teşhisi konunca hayata küsmüş...bir daha evden dışarı bile doğru düzgün çıkmamış...tam 8 yıl sonra kanseri geri gelmişti...kimbilir belki de şu an aramızda değildir artık bilmiyorum ama önemli olan şu ki...hastalıksız geçen tam 8 yılını kaybetti aslında...evet, bir daha asla eskisi gibi olamayız...lodos esse, insanların migrenden filan başı ağrır, biraz yürüse yorulunca kemikleri vb...aman yine migrenim tuttu derya da ne bileyim off çok yoruldum, biraz serip dinleneyim.
ama bir kanser hastası-acaba beynime mi sıçradıya da-acaba kemiklerime mi sıçrdı kaygısını taşır bunlar malesef değiştiremeyeceğimiz gerçeklerama sanırım bunlarla birlikte yaşamayı zorlansak da öğrenmeliyiz.

Tarih: 2008/3/10 21:44

metastatik meme ca...ve de yaşam felsefesi carpe diem.

26 Şubat 2009 Perşembe

En ölümcül ikinci kanser..

Meni salgısını yapan prostat bezinin kötü huylu büyümesi olan prostat kanseri, en sık görülen 2. kanser türüdür.

Prostat kanseri erkeklerdeki tüm ölüm nedenleri arasında 3. sırada yer alır. Buna karşı, erken teşhis edildiği zaman etkili tedaviyle tamamen yok edilebilir. Bu kansere yakalanan hastaların önemli kısmı nispeten ileri yaşlarda olduğu için, diğer yaşlılık hastalıkları daha çok hayati tehlike arzeder. Prostat kanserinde asıl önemli olan, kanserin hayati zarar verme riski daha fazla olan genç hastalarda erken teşhis edilmesidir.

Prostat kanseri nasıl yakalanır?
Her erkeğin 50 yaşından başlayarak düzenli kontrol edilmesi gerekir. Hatta ailesinde prostat kanseri olanların 40 yaşından itibaren dikkatle gözlenmesi gerekir çünkü prostat kanserinde ailevi geçiş sık görülür. Prostat kanserinin böyle sıkı sıkıya dikkat edilmesinin nedeni, erken dönemlerde çok az belirti veren sinsi bir hastalık olmasıdır. Belirti verdiği zaman ise genellikle artık tedavi için geç kalınmıştır. Bu yüzden, hastalığın erkenden yakalanması hastanın bu hastalıktan tamamen kurtulmasının tek şansıdır.

Tayfun Hancılar kanser hastalarını sevindirdi

25.02.2009

Müzisyen Doktor Tayfun Hancılar, 'Kilit' adlı albümünde yer alan 'Yanarım' şarkısına çektiği klibi kanser hastalarına ithaf etti. Klibin haber bültenlerinde yayınlanmasıyla Hancılar'ın web sitesini, kanser hastaları ve yakınları teşekkür bombardımanına tuttu.
Kanser hastası bir kadının hikayesini anlatan klip, ölümcül ve umutsuz olarak algılanan hastalığa yeni bir bakış açısı sunuyor. Kadının, kanser olduğunu öğrenmesiyle başlayan hikayenin mutlu sonla bitmesi, kanser hastalarına moral ve umut veriyor.

25 Şubat 2009 Çarşamba

Soner Ablama..

Bu gün bi markette bi hanımla tanıştım laf lafı açtı Meme kanserine geldi kanseriz ya hemman yav kim dedim meme kanseri arkadaşıymış 2 senedir hayata küsmüş ne zaman arasak uyuyor dedi üzüldüm kendini bırakmasına mücadele etmeli benimle tanıştırırmısınız dedim amaç mücadele ruhunu aşılamaktı gerçekten moral çok önemli bu hastalıkta yaşamak istemek lazım yoksa çok zor bi kere hastalığı unutacaksınız normal hayatınıza devam edeceksiniz en önemlisi paylaşmak benim bi Soner ablam var 18 senelik kanser hastası iki memesi ve rahmi yok kanser sebebiyle alınmış pirim benim moral kaynağım merhaba diyene ben kanserim diyordum diyor işte bu paylaşmak ve en önemlisi bu hastalığı kaldırmak Sevgili ablam seni kaynatıyorum mücadelen bizlere örnek olsun seni seviyorum...

23 Şubat 2009 Pazartesi

İnadına dost kalanlara selam olsun

Allah ayırmasın bu gün bu lafı duyduğumda irkildim çok güzel unutulmuş hayata karışmış bi yalan sanki neyseee bilen bilir bilmeyenlerede selam olsun..

Selamlar beni okuyan herkeze selammmm...

Bir haftadır yoktum deniz kenarında hoş günler geçirdim.Hemde düşündüm yahu hayat güzel hiç bi şekilde morali bozmamalı. Şimdi beni her akşam rutin okuyan sevgili damadıma sesleniyorum seni kızımı çok seviyorum bi 30 sene ölmeye niyetim yok. Yandınız yanii öpüyorum yanaklarından...

15 Şubat 2009 Pazar

Kanser oldum’ dediğinizde insanların beden dili değişiyor; yalnızlaştırılıyorsunuz. Ben üzülmedim çünkü ilk hakikat; zaten yalnızız.”.

İSTANBUL - 17 yıl önce meme kanserine yakalanan ve başarılı bir tedaviyle hastalığı yenen, Mart 2009’a kadar sürecek olan “Annemle Biz Kanseri Yeneriz” kampanyasının yüzü, ünlü oyuncu Serra Yılmaz, 36 yaşında çıktığı yolculukta kendisini en çok insanların zorladığını söylüyor. “Mide bulantılarını, halsizliği, ağrıları ve acıları çabuk unutuyorsunuz ama insanların hissettirdiklerini unutamıyorsunuz. Önceden etrafınızda olanların bir anda uzaklaştığını görüyorsunuz. Bu, sanki üzerinizde ölümü taşıyormuşsunuz gibi bir duygu” diye konuşuyor. “İnsanların düşüncesizliğinin sınırsızlığı beni hep hayrete düşürmüştür ama hasta olunca bunu daha çok gördüm” diyen Yılmaz, “Annemle Biz Kanseri Yeneriz” kampanyasıyla bir taraftan meme kanserine dikkati çekiyor, diğer taraftan da başkalarının hastalığına tanık olanlara, yani kanserle birebir yüzleşmeyip ona dışarıdan bakanlara çarpıcı mesajlar veriyor..

Serra Yılmaz bir kanser savaşçısı....

Hem özel hem sosyal hem de iş hayatında zor günler yaşatacak olan kitle, Serra Yılmaz’ın kapısını, genç bir anne iken çalmış.
Kitleyle yeni bir güne uyandığında tanışan Yılmaz o anı şöyle anlatıyor:“Bir sabah yatakta gerinirken fark ettim. Elime geldiği anda kötü bir şey olduğu hissine kapıldım ama genelde koktuğumda yaptığım gibi şakaya vurdum. O zaman birlikte olduğum hayat arkadaşım, annesinde de böyle bir durum olduğu için biraz telaşa kapıldı ama ben yine dalgaya vurarak, ‘Benden böyle kolay kolay kurtulamazsın’ dedim. O gün rahmetli Prof. Dr. Üstün Korugan’la randevum vardı, ona gittim. Beni iyi bir cerraha yönlendirdi. Başarılı bir ameliyat geçirdim.
”HASTALIK SÖZE DÖKÜLDÜĞÜ AN...
“Kendinizi mutlu ve enerji dolu hissederken aniden karşınıza böyle bir şey çıktığı anda hayatınız değişiyor ve birden bire hasta statüsüne giriyorsunuz. Bu beni psikolojik olarak çok etkiledi, çünkü fiziksel olarak hastalık kendinizi kötü hissetmenize neden olmasa da artık siz sinsi bir hastalığın pençesine düşmüşsünüz ve o eşiği geçmişsinizdir. Yani hastalık söze döküldüğü an insan çok tuhaf oluyor. Ölüm her zaman için bir tabu ve yüzleşilmeyen bir konu olduğundan, insanlar öleceklerine inanmaz ve ölümün hep başkalarının başına geleceğini düşünür. Kanserde de aynı duygu oluşuyor; ben de aynı duyguyu yaşadım. Kendimi o kadar enerjik ve sağlıklı hissediyordum ki; işte, soğukta da dururum, yalınayak oraya da giderim, 20 kilometre de yürürüm modundaydım. Özelikle benim İtalyan ailemde böyle bir mitos vardı. Hep doğayla iç içe, sağlık açısından çok iddialı yetiştiğim için birden bire kanseri kendime hiç yakıştıramadım.” ÜZERİNİZDE ÖLÜMÜ TAŞIYORMUŞSUNUZ GİBİ BİR DUYGU
Altı kür kemoterapi ve radyoterapi gören Yılmaz, hastalık sürecinde önemli fiziksel zorluklar yaşadığını söylüyor. “Beni en olumsuz etkileyen şey, insanların kanser hastalarına bakışı oldu” diyen ünlü oyuncu, başa çıkmaya çalıştığı bu sıkıntıları ve kendisini yoran yaklaşımları şöyle açıyor: “Fiziksel zorluklar en kolay unutulan zorluklardır. Yani kendinizi nasıl kötü hissettiğinizi, nasıl midenizin bulanıp kustuğunuzu, halsizliğinizi, ağrılarınızı, acılarınızı çabuk unutuyorsunuz ama psikolojik sıkıntıları unutamıyorsunuz. Bence kanser sürecindeki en sıkıntılı şeylerden biri çevre. Çünkü özellikle ülkemizde insanlar tıp konusunda çok cahiller. Tıp konusundaki cehaletin şaşırtıcı kesimlerde olması daha da ilginç. Mesela adam mühendistir ama tıbbi cehaleti o kadar fazladır ki şaşırırsınız. O nedenle çevredekilere ‘Ben kanser oldum’ dediğinizde birden bire size karşı beden dilleri ve bakışları değişiyor ve bir anda sizden uzaklaştıklarını hissediyorsunuz. Sanki bulaşıcı bir şeymiş gibi. Bu durum sanki üzerinizde ölümü taşıyormuşsunuz gibi bir duygu yaratıyor insanda.
”DÜŞÜNCESİZLİĞİN SINIRSIZLIĞINI DAHA ÇOK GÖRDÜM“
İnsanlar bazen çok anlayışsız oluyorlar. Mesela bir arkadaşım telefonda, ‘Sana hormon tedavisi yapıyorlar mı?’ diye sordu. Ben ‘Hayır, çünkü hormon reseptörlerim negatif’ dedim. O da, ‘Aile dostumuz ikiz kardeşler kanserdi, hormon tedavisi yapılan yaşadı, yapılmayan öldü’ dedi. Şimdi, bu hasta insana anlatılır mı? İnsanlardaki düşüncesizliğin sınırsızlığı beni hep hayrete düşürmüştür ama hasta olunca bunu daha çok gördüm.
İNSAN KANSER OLUNCA YALNIZLAŞIYOR
Araştırmalar, kanser hastalarının yaşadığı en önemli psikolojik sorunlardan birinin terk edilme ve yalnızlaştırılma korkusu olduğunu gösteriyor. Serra Yılmaz’ın parmak bastığı noktalar da araştırmaları destekler nitelikte:“İnsanlar sizden uzaklaşıyor, çünkü hasta olmadan önce çok iyi vakit geçirdikleri insanla eskisi gibi iletişim kuramıyorlar. İnsan kanser olunca yalnızlaşıyor, ben de bunu çok hissettim. Aslında bu durumlara çok üzülmemek lazım çünkü hayattaki birincil hakikat; zaten yalnızız. Bu tür insanlara gülüyordum çünkü onları daha iyi tanıyordum.”
ÖLÜMLÜ OLDUĞUMUZ HASTALIKLA SOMUTLAŞIYOR
“En çok yaralandığım olay ise şuydu: Adına bir mülk sahibi olduğum çok yakınımdaki bir kişi, birden bire ölümlü olduğumun farkına varınca endişeye kapıldı. Sanırım ‘Serra ölürse ne olacak?’ diye düşündü ve çeşitli belgelerle durumu değiştirmek istedi. Oysa ki ben hep ölümlüydüm, ölümsüz doğmadım ama ölümlü olduğumun bir hastalıkla ortaya çıkıp somutlaşması onlara belki de bir önlem alınması gerektiğini düşündürdü.Özellikle kemoterapinin etkileri sırasında da kelimelere dökmekte zorlandığım duygular yaşadım. Mesela akşam bir yere gidilecek ama ben katılamıyorum... Çevremdekiler; ‘Sen de çok nazlanıyorsun, abartıyorsun’ gibi laflar ederlerdi. Böyle şeyler insanı üzüyor. Sevindiğim tek şey, hastalığın özel ilişkimde bir yansımasının olmamasıydı. O zamanki hayat arkadaşımın çok büyük desteğini gördüm. Çok üzüldü, bana eşlik etmekte çok zorlandı ama çok iyi eşlik etti.
”BAZEN SÜRECİN UCUNU GÖREMİYORSUNUZ
“Beni üzen bir başka olaysa; vücudunuzda bir tümör var ama ameliyatla alındı, tümör alındığı anda aslında sağlıklı bir insansınız ama o hastalığı bertaraf etmek ve vücutta kalan bir şey varsa onu da yok etmek için yapılan tedavi sizi yine hasta ediyor. Yani tam ‘Kurtuldum, tümör artık yok’ dediğiniz anda başka bir süreç başlıyor ve sizi ileride bu hastalıktan korumak için yeniden hasta ediyorlar. Bunu kabul etmek zor oldu. Çünkü sürecin ucunu göremiyorsunuz ve ne kadar direnseniz de bir yerlerde ümidiniz kırılabiliyor
KENDİMİ SOKAKLARA ATTIM.
Serra Yılmaz, iyice yorulup ümitsizliğe kapıldığı o kırılma noktasında sürecin ucunu görebilmek için kendisine bir hedef koymuş:“Ehliyetim olmasına rağmen araba kullanmayı bilmiyordum ama çok istiyordum. İlaçlardan çok hırpalanınca bir ara pes edecek ve bu sevdadan vazgeçecek gibi oldum. Ama sonra tamamen ona saplandım ve sevdamdan vazgeçmemeye karar verdim. Bu adeta tedavimin bitmesi ve hastalığı atlatmış olmanın sembolü gibiydi benim için. Ve son kemoterapiyi görüp, ilaçların etkileri geçtikten sonra ilk yaptığım iş, bir hafta trafikte eğitim görmek ve kendimi şehrin sokaklarına atmak oldu. Yani kendime araba kullanma hedefini koydum, ona odaklandım ve sonunda hedefe ulaştım. Tabii ki ümitsizliğe kapıldığım anlar oldu ama öyle durumlarda öleceğime hiç inanmadım.”
Prof. İğci, Prof.Özmen: Duyarlılık arttı, ölüm azaldı
KANSER İNSANLARI ÖLÜMLE YÜZLEŞTİRİYOR
“Parmaklıklar Ardında dizisinde ortalık karıştığında sizin, yani dizideki Hayriye Abla karakterinin kanser olduğu dillendiriliyor ve ortam bir anda duruluyor. Oysa pnömoni ya da ülser olduğunuzu söyleseniz aynı etkiyi yapmazdı; sizce neden?” sorusuna Yılmaz’ın cevabı şöyle:“Çünkü insanlar ‘kanser, eşittir ölüm’ diye görüyorlar. Gerçi AIDS çıktıktan sonra bu anlamda kanser prestijinden çok şey kaybetti çünkü o daha ölümcül olarak algılandı. Ancak sonradan çıkan ilaçlarla durumlar yine eşitlendi. Yine de insanların bilinçaltında hep ‘kanser, eşittir ölüm’ düşüncesi var. Çevrelerinde kanserli birini görmek insanları birden bire ölümle yüz yüze getiriyor, onları korkutan da bu bence. O yüzden dünya işlerinden biraz kopuyorlar.” MESELÂ KAFANIZA BİR SAKSI DÜŞEBİLİR..
.“Mesela çok matrak bir durum var, diyelim ki terminal, yani son aşamada olan kanser hastası bir arkadaşınızla berabersiniz. Sizinle onun arasında ayırt edici tek özellik şu: Onun süresi üç aşağı beş yukarı belli, sizinki belli değil. Ama siz onun yanından ayrıldığınızda, kapıdan çıkar çıkmaz ölebilirsiniz; mesela kafanıza bir saksı düşebilir... Yani ölmek için bin tane bahane var...”
Serra Yılmaz, kızı Ayşe ile.KIZIM AYŞE’YLE BİZ KANSERİ YENERİZ
Yıllarca hastalığı hakkında hiç konuşmayan Serra Yılmaz, kızı Ayşe Yılmaz’la “Annemle Biz Kanseri Yeneriz” kampanyasının yüzü olmayı kabul etmelerinin nedenini, “Bir işe yarayacağı için kabul ettim” sözleriyle özetliyor. Kendisi gibi oyuncu olan kızının hastalığa tanıklığını ise şöyle ifade ediyor:“Kızım o günlerde annesine bir şey olacak diye çok korktu, bütün süreci beraber yaşadık. Elinden geldiğince bana yardımcı oldu. Kampanyada da beraberiz ama o Fransa’da yaşadığı için fazla katılamıyor. Şu anda 29 yaşında ve Ocak ayında ilk mamografisini çektirecek. O da kontrol altında olmak durumunda çünkü ağır bir irsiyet durumu var. Babaannesi ve annesi meme kanseri oldu, anneannesi yumurtalık kanserinden öldü, bir halası rahim, bir halası da bağırsak kanserine yakalandı.
” İYİ OLMAYI İSTEMEK“Bu hastalıkta erken teşhis çok önemli, kampanyayla buna dikkati çekmek istedim. Kanser geçirmiş insanlar arasında büyük bir dayanışma var. Kansere yakalandığımda daha önce bu hastalıkla tanışmış arkadaşlarımdan yardım gördüm. Mesela bir arkadaşım o günlerde bana, “İyi Olmayı İstemek” adlı bir kitap getirdi. Amerikalı bir radyoloğun kitabıydı, o kitaptan çok etkilendim. Kitabın önerdiği yöntemlerden biri de oturup düşünmek ve ‘Neden kanser oldum?’ sorusunun cevabını bulmaktı.
”KANSER SUÇLULUK DUYGUSUNDAN KAYNAKLANIYOR
Araştırmalar, içe atılmış ve bastırılmış yıkıcı duyguların kanser oluşumunda etkili olduğunu gösteriyor. Serra Yılmaz, ‘Neden kanser oldum?’ sorusunun, ‘suçluluk duygusu’ adı altında genellediği ve ‘özelim’ dediği cevabını bulduğunu söylüyor: “O zaman çok düşündüm ve bir neden buldum. ‘Şundan dolayı kanser oldum’ dedim. Ama aradan yıllar geçti, bugün düşündüğümde o gün yaptığım değerlendirmenin hatalı olduğunu görüyorum. Tamamen başka bir nedenden kanser olduğumu, bunun büyük bir suçluluk duygusundan kaynaklandığını düşünüyorum. Biri bana ‘Nedir o sebep?’ diye sordu. Ben yöntemi söylüyorum ama o yöntemde kendi hayatımın içinde ne buldum, o kimseyi ilgilendirmez, çünkü o benim özelim. Türkiye’de ve dünyada şu sırada her şey öylesine çığırından çıkmış durumda ve öylesine arlanmaz bir özel hayat teşhirciliği var ki insanlar böyle bir şeyi size sormakta beis dahi duymuyorlar. Oysa o çok bana ait bir şey. Ben hayatımda neden suçluluk duyuyorum, neden bunu düşündüm ve ne durumdayım kimseyi ilgilendirmez.
”SUÇLULUK DUYGUSU İNSANI ZEHİRLİYOR
Yılmaz’ın meme kanserine karşı kadınlara tavsiyesi ise şu: “Adet döneminden sonra kendi kendilerine meme muayenesini öğrenmelerini ve meme taramalarına katılmalarını öneriyorum. Ama her şeyden önemlisi olumsuz düşüncelerden uzak kalmaya çalışsınlar. Hakikaten suçluluk duygusu insan hayatını zehirleyen bir şey ama hayatta suçluluk duygusunu yükleyen o kadar çok şey var ki...
”YİNE GÜZEL ŞEYLER YAPMAK İSTİYORUM
Olumsuz duygularla yüzleşerek daha fazla hesaplaşılmaması gerektiğini vurgulayan Serra Yılmaz, son olarak geleceğe dair düşüncelerini ve projelerini “Bakalım, kısmet...” diyerek paylaşıyor:“Türkmax’daki Temel İçgüdü programım devam edecek, İtalya’daki tiyatro çalışmam Ocak’ta beşinci yılını dolduracak. Bu arada 2009 yılında Fransa’daki Türkiye yılı için bir tiyatro projesinde yer alacağım. İtalya’da yeni bir uzun metrajlı film bitirdim, geçenlerde filmimin 10 dakikalık bölümünü izledim, çok heyecanlandım. Film, Mart ayında çıkabilir durumda olacak, muhtemelen İstanbul Film Festivali’ne de girecek. Genç bir kadın yönetmenin ilk uzun metrajlı çalışması olan filmin çok uzun bir ismi var: Viktorya Meydanı’nda Bir Asansör İçin Medeniyet Çatışması... Bundan sonra biraz Fransa’da çalışmak istiyorum; bu hafta Paris’e gidiyorum. Gelecekte de güzel şeyler yapmak niyetindeyim ama bakalım, kısmet...”

14 Şubat 2009 Cumartesi

Sevgili Serabın Ümitliyiz biz adlı sitesinde Sibel hanımın en sıkıntılı deli dolu olduğum zamanda içimi ferahlatan yazısı ..

selver demiş ki:BİRBİRİMZE YALAN SÖYLÜYORUZ KANSERDEN KURTULAN YOK...

cerrahpaşada kemo görürken bir erkek hastayla tanışmıştım 8 yıl önce akciğer ca teşhisi konunca hayata küsmüş...bir daha evden dışarı bile doğru düzgün çıkmamış...tam 8 yıl sonra kanseri geri gelmişti...kimbilir belki de şu an aramızda değildir artık bilmiyorum ama önemli olan şu ki...hastalıksız geçen tam 8 yılını kaybetti aslında...evet, bir daha asla eskisi gibi olamayız...lodos esse, insanların migrenden filan başı ağrır, biraz yürüse yorulunca kemikleri vb...aman yine migrenim tuttu derya da ne bileyim off çok yoruldum, biraz serip dinleneyim.
ama bir kanser hastası-acaba beynime mi sıçradıya da-acaba kemiklerime mi sıçrdı kaygısını taşır bunlar malesef değiştiremeyeceğimiz gerçeklerama sanırım bunlarla birlikte yaşamayı zorlansak da öğrenmeliyiz.

Tarih: 2008/3/10 21:44

metastatik meme ca...ve de yaşam felsefesi carpe diem.

13 Şubat 2009 Cuma

Bir Nazım Hikmet şiiri.....

Yaşamak şakaya gelmez

büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın

bir sincap gibi mesela,

yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,

yani bütün işin gücün yaşamak olacak

Yaşamayı ciddiye alacaksın,

yani o derecede, öylesine ki,

mesela, kolların bağlı arkadan,

sırtın duvarda,

yahut kocaman gözlüklerin,

beyaz gömleğinle

bir laboratuardainsanlar için ölebileceksin,

hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,

hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,

hem de en güzel en gerçek şeyin

yaşamak olduğunu bildiğin halde.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,

yetmişinde bile,

mesela, zeytin dikeceksin

hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,

ölmekten korktuğun halde

ölüme inanmadığın için,yaşamak yanı ağır bastığından.

Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,

yani, beyaz masadan,

bir daha kalkmamak ihtimali de var.

Duymamak mümkün değilse de

biraz erken gitmenin kederini

biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,

hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,

yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz

en son ajans haberlerini.

Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,

diyelim ki, cephedeyiz.

Daha orda ilk hücumda, daha o gün

yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.

Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,

fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz

belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.

Diyelim ki hapisteyiz,yaşımız da elliye yakın,

daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.

Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,

insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla

yani, duvarın ardındaki dışarıyla.

Yani, nasıl ve nerede olursak olalım

hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...

FEYLOSOF SİBEL DER Kİ;

Korkmak değildir korkaklık ve cesur olmak değildir korkularından kaçmak. Önemli olan korkularımızdan kaçmayıp, onlarla yüzleşebilmemiz.

Bir kanser hastası neler düşünür...

Gazeteci olsaydım herhalde en çok bunu merak eder araştırırdım.Şimdiyse birebir yaşadığım için neler düşünülüyor biliyorum bütün kanser hastaları genelde hep aynı şeyleri düşünüyor ne kadar ömrüm var,yaşayabilecekmiyim, bir yerime sıçradımı, çocuğumun evlendiğini görebilecekmiyim evliysede torun görebilecekmiyim evimde başka bir kadın istemiyorum ben ölünce kocam yeniden evlenir öyleyseee tiz boşanıla ev satıla ayrıca çatır çatır yenile...Tabi bunlar benim düşüncelerim yahu kadın farzet öldün adam evlense nolur evlenmese nolur..Hiç bi şey bilmeyeceksinki ayrıca sen terki diyar ediyorsun diye adam yanlızmı yaşasın tamda ömrün son baharında,tamda insanların birbirine en lazım olduğu zamanda..Bütün bunları neden düşündüğümü neden bu kadar bi günü bi gününe uymayan insan olduğumu bütün gün kendime sordum durdum sanırım cevap ölüm korkusunda saklı ölünce ne olacak bi daha çocuklarımı göremiyeceğim en acısı bile bile ölüme gitmek insanlar trafik kazasında ne bileyim depremde öleceklerini bilmeden ölüyorlar ama bi kanser hastası ne yazıkki bile bile ölüme gidiyor.Bazen bunun bir şans olduğunu düşünüyorum yapacaklarımızı ertelemeden yapabiliriz en azından belkide bu illete çare bulunana kadar yaşarız kimbilir..Bunları yeni yeni düşünebiliyorum ama şunu öğrendim her ölüm erkenmiş merhum Sibel de bi yazısında yazmıştı grip olanları kıskanıyorum haklıymış bende kıskanıyorum şimdi basit şeyler yüzünden kendilerini helak edenlere gülüyorum.Hiç bi şey insan hayatından önemli deyildir sağlık belki bir daha geri gelmeyecek ama bence mühim olan bundan sonrasında mutlu yaşamak....

10 Şubat 2009 Salı

Güle güle Sibel kanser hastaları seni hiç unutmayacak..

Çernobil’e aynı aileden beşinci kurban

Gazeteci Sibel Kalaycı, aynı aileden kansere yenik düşen beşinci isim olduGazeteci Sibel Kalaycı, dün toprağa verildi. Sibel, Kalaycı ailesinin kansere verdiği beşinci kurban oldu. Kuzeni de kanserle savaşıyorKanser hastalığı sonucu İstanbul’da 35 yaşında yaşamını yitiren gazeteci Sibel Kalaycı, memleketi Trabzon’da toprağa verildi.
Kalaycı’nın cenazesine katılan gazeteci arkadaşları, “Son projesi kanser hastalarının yaşamını ve dramını anlatan bir belgeseldi. Kendi kamerasıyla çekimlerine başlamıştı. O filmi tamamlayağız” dedi. Trabzon Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Ergun Ata da, “Çok üzgünüz. Ben de ailemden iki ferdi kanserden kaybettim. O zamanın bakanı karşımıza geçerek çay içti, ’çayda radyasyon yok’ dedi. Üzgünüz hepimizin başı sağolsun. Kanser araştırmaları konusunda gerekli çalışmaların yapılmasını temenni ediyoruz” diye konuştu. Kanser Hastaları Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Sibel Suiçmez, gazetecilere yaptığı açıklamada şöyle dedi: “Sibel hastalığı boyunca kanser hastaları için örnek olmuş bir kişiydi. Yılmadı, ağlamadı, yıkılmadı. Dik duruşuyla hepimize simge olmaya devam edecek. Hepimizin ailesinde kansere yakalanan veya ölen birer veya ikişer kişi var.
Çernobil’in Karadeniz’deki kanser vakalarında etkisi olduğunu sorgulayan bir insandı. Bir kişiyi daha kaybettik.” Ailesinden 5 kişi öldüSibel Kalaycı’nın babası Nevzat Kalaycı da kızının son saniyesinde bile mücadeleden vazgeçmediğini belirterek şunları anlattı: “Ölmeden bir dakika önce bile ilaçlarını kullandı. 24 saat acı çekiyordu. Kanser hastaları sürekli Sibel’i arıyordu, onlara moral veriyordu. Ailemizden 5 kişiyi kanserden toprağa verdik. Şu anda amcamızın kızı kanser tedavisi görüyor.”

9 Şubat 2009 Pazartesi

Sibel ‘gülümsediği kanser’e yenik düştü

Sekiz yıldır mücadele eden gazeteci Sibel Kalaycı, yaşamını yitirdi
Meltem GÜNAY/İSTİHBARAT
2001’de tatil için gittiği memleketi Trabzon’da göğsünde bir kitle fark etti Sibel Kalaycı. İstanbul’a döndüğünde defalarca doktordan randevu aldı ama hepsine bir bahane buldu, gitmedi. Doktora gitmeye kendini ikna ettiğinde ise kitle neredeyse tüm göğsünü kaplamıştı. Kemoterapi aldı ancak kanserin karaciğerine sıçraması engellenemedi.
Ama Sibel yine de mücadeleden vazgeçmedi. Yazdığı kitaplarda hep bu mücadelesini, her şeye rağmen yaşamanın güzel olduğunu anlattı: “Kanser bana öğretti ki düşlerimi asla ertelememeliyim. Yaşadığım her an Tanrı’nın bana bir armağanı. Sürekli yeni yeni tümörler çıkıyor vücudumda, bazen yeni doğan güne ağzımdan ve burnumdan gelen kanlarla uyanıyorum. Kemiklerimde dayanılmaz ağrılar. Çoğu geceleri ağrıdan uyuyamadığım oluyor. Korkmuyor değilim elbette bazen çok korktuğum da oluyor. Bu kent güneşli bir yaz gününü yaşıyor. Penceremden gökyüzünü izliyorum, sokakta oynayan mutlu çocuk sesleri eşliğinde. Hâlâ kendi başıma yürüyebiliyorum ve yemeğimi yiyebiliyorum. İnsan hasta olmadan bunların büyük bir nimet olduğunu anlamalı.”

GÜNLÜĞÜNDEN: ‘Ölüm meleği çok öfkeli’Sibel Kalaycı, “Gerçek Gündem” isimli internet sitesinde geçtiğimiz haftalarda yazdığı yazısında ölümün hemen yanıbaşında olduğunu ama hala yaşamak istediğini anlattı satırlarında: “Aslında iki haftadır pek iyi değilim. Böyle anlarda bir yandan inlerken diğer yandan çaresizlik duygusu sarıyor içimi. Güç bela uykuya dalabildiğim gecelerden birinde kabusumda gördüm ölüm meleğini. Azrail sanki, ‘Yeter artık, seni almak için kaç kez onca yolu tepiyorum, her defasında, biraz daha zaman istiyorsun, bıktım artık senden’ der gibi... Tamam Azrail de bir melek ama ölüm meleği sonuçta, üstelik de çok öfkeli. Ben galiba çok günahkar olmalıyım!”

Bir yıldız kaydı gökten..

Kader arkadaşım Sibel Kalaycıyı kaybetmenin verdiği şoku yaşıyorum.Mekanın cennet olsun Sibel sen benim moral kaynağımdın kanserle dalga geçiyordun çok üzgünüm yazılar öksüz kaldı.....

7 Şubat 2009 Cumartesi

Bana gelen bir maili paylaşacağım bu gün......

BENDE SANA YETECEK KADAR BEN KALMADI
Sus pus olmuş puslu bir İstanbul muydu yüzün yoksa çok bildik hüzünler mi taşınmıştı yüzüne.
Dolmabahçe'de, çay tadında...Divit ucuyla yazılmış bir aşkın sureti vardı avuçlarında, tarih bir başka iklimin kıvamını gösteriyordu.
Ben rehnedilmiş yelkovan gibi...Hani akrep'i seven ama yüreği takvim yokuşlarında...Sinemada elinin elimde terleyişinin bir anlamı olmalı, sesinin sesimde yankılanmasının...Sanki perdedekine üzülmüş ya da sevinmişsin de tesadüfen akmış yüzün içime...Yalan! Sen perdeye bakıyorsun, fikrin benim seyir defterimde...Ve ben amerikanca bir filmi kürtçe seyrediyorum.
Kadın, Beyoğlu'nda bir kış akşamında, üstündeki deri montun sahibi küs, soğukluğundan muzdarip yürüyordu...Adam da...Yürümek hiçbir şeyi çözmüyordu, bazı aralık akşamlarında...Parmağında yaralı bir öyküyü taşıyordu adam...Kadının yüzünde bir hüzün...Hüzünlü aralık akşamında bir yüzük...Yüzüğün yüzünde dünya güzeli bir kadının kehaneti...Soğuğun ve karanlığın vehameti!Hayatı, bir başkasının pantolonu gibi küçültülmüş, daraltılmış..
İlk sahibinin o pantolonla yaşadığı şeyler, yani pantolonu pantolon yapan anılar, bazı ilkbahar bereleri yüzünden yapılan yamalar, ter tüketen yazlar...Yaşananlara bir beden büyük geliyor artık hayat!
Bir aşkı paylaşmak için çok geç, bir paylaşıma aşık olmak içinse erken...Beni sevda yerimden vurdu yine zaman..
Şimdi sana söylenecek tek cümle:BENDE SANA YETECEK KADAR BEN KALMADI

Yılmaz Erdoğan

6 Şubat 2009 Cuma

KIRLANGIÇ VE ADAM HİKAYESİ............

Günlerden bir gün kırlangıcın biri bir adama aşık olmuş. Ve adamın penceresinin önüne konup adama şöyle demiş:- Ben seni cok seviyorum lütfen pencereyi açıp beni içeri alda birlikte yaşayalım.
Adam:- Olmaz alamam... Sen bir kuşsun hiç bir kuş adama aşık olurmu?... demiş.
Kırlangıç tekrar:- Lütfen pencereyi açıp beni içeri al birlikte yaşarız. Hem ben sana dost ve arkadaş olurum canında sıkılmaz birlikte yaşar gideriz,demiş.
Adam yine:- Olmaz alamam...Git başımdan, diye cevap vermiş.
Üçüncü ve son defa kuş adamın penceresinin önüne konup adama tekrar şöyle demiş- Lütfen beni içeri al.. Artık soğuklarda başladı, dışarıda kalamam biliyorsun ben sıcak havalarda yaşayabilirim sadece beni içeri almassan başka sıcak ülkelere gitmek zorunda kalırım. Lütfen beni içeri alda burada kalayım. Birlikte yemek yer omuzuna konar seni neşelendirir sana yarenlik ederim. Hem sende benim gibi yalnızsın,der...
Adam ona:- Git derhal başımdan!... Ben yalnız kalırım demiş ve kuşu kovmuş...Kırlangıçta bu cevap üzerine üzüntülü bir şekilde uçmuş ve uzaklara gitmiş..Adam kırlangıç uzaklara gittikten sonra düşünmüş ve kendi kendine " Ben ne aptal,ne kadar akılsız bir adamım, niye kırlangıçla birlikte kalmayı kabul etmedim?Ne güzel birlikte kalırdık demiş ve çok pişman olmuş, pişman olmuş ama is işten geçmiş.
Kendi kendine nasıl olsa sıcaklar başlayınca kırlangıcım yine gelir bende onu içeri alır birlikte mutlu bir hayat sürerim, demiş. Ve penceresini sonuna kadar açıp beklemeye başlamiş.Yazın gelmesiyle kırlangıçlarda gelmeye başlamiş. Ama onun kırlangıcı gelmemiş.Yazın sonuna kadar hiç penceresini kapatmadan pencerenin başında beklemiş ama boşuna....Kırlangıç yokmuş.
Gelen kırlangıçlara sormuş ama onun kırlangıcını gören olmamış.Sonunda bir bilge kişiye halini danışmak ve ondan bilgi almak için gitmiş.
Bilge kişiye olayı anlattıktan sonra bilge kişi ona şöyle demiş:- Kırlangıçların ömrü 6 Aydır . .


.HAYATTA BAZI FIRSATLAR VARDIR ÖMRÜNDE BİR DEFA İNSANIN ELİNE GEÇER VE DEĞERLENDİRİLMEZSE UÇUP GİDER...

Alıntıdır.

Beze Büyümeleri. "Lütfen Okuyun"

Arkadaşlar hepinizin bu konuya hassasiyet göstermesini temenni ediyorum...Ve lütfen vucudunuzda oluşabilecek normal dışı bezeleri hafife almayın...

Beze Nedir? Nerelerde Bulunur ? Bezeler (lenf Nodları) dışarıdan vücudumuza giren mikroorganizmalarla vücudun savaştığı, direnç gösterdiği savunma yapılarımızdır. Boyunda, koltukaltında, kasıklarda, ensede kulak çevresinde, dirsek bölgesinde ve hatta karın içi organlar ile göğüs boşluğunda normalde bulunurlar. Bademciklerimizde birer bezedir. Sağlam kişilerin %50-60'ında ciddi bir rahatsızlık olmadan normal boyutlarda bezelerle karşılaşmaktayız. Bulaşıcı hastalıkların (enfeksiyon hastalıkları) seyiri esnasında bezeler büyüyebildiği gibi; bazı kanserlerle beraber bulunması nedeni ile hem korkutucu olabilmekte hemde erken tanısının konması önem arzetmektedir. Bezelere Ne Zaman Dikkat Edilmeli ve Hastalık Yönünden Araştırılmalı ? Bir santimetreden küçük bezeler genellikle hastalık bulgusu değildir. Fasülye tanesi boyutundaki bezelerin başka bir bulgusu yoksa üzerinde durulması gerektiği, bir çok insandada bulunabileceği bilinmelidir. Boyutunda 1,5 cm üzeri, dirsek bölgesinde 0.5 cm, kasıkta 1,5 cm üzeri beze büyüklükleri ise hastalık belirtisi olup araştırılması gerekmektedir. Ancak boyutu ne olursa olsun omuz üseri bezeler aksi ispat edilene kadar ciddi hastalıklara işaret eder. Ense ve kulak bölgesi bezeleri ise çoğunlukla enfeksiyöz hastalıklar arasında görülür.

Beze Büyümelerine Eşlik Edebilen Bulgular Nelerdir? 2 haftadan kısa süreli beze büyümeleri çoğunlukla enfeksiyöz kaynaklıdır. 2. haftayı aşan bir öyküde ise tüberküloz, viral enfeksiyonlar, kanserler akla gelmelidir. Uzun süreli kullanılan ilaçlar (difenilhidantoin, karbamezapin, primidon, suksinatlar, altın tuzları, sulfasalazin, kaptopril, atenolol, kinidin, allopurinolsefalosporin, primetamin) beze büyümelerine yol açabilir.Ateş, kilo kaybı, gece terlemeleri gibi eşlik egen bulgular lenfoma denen beze kanserleri ile beraber bulunabilir. Son günlerde geçirilmiş üst solunum yolu enfeksiyonları, döküntülü hastalıklar, diş ve dişeti rahatsızlıkları enfeksiyon hastalıklarına işaret eder.

Bezlerin Muayenesinde Diğer Bulgular Nelerdir? Bezelerin ağrılı, hassas ve kızarık olması enfeksiyonların bir bulgusudur. Hodgkin hastalığı denilen beze kanserinde bezeler ağrısız, yumuşak, hareketli ve lastik kıvamındadır. Başka tip beze kanseri olan Hodgkin dışı lenfomalarda ise sert ve ağrılı olur.

Eşlik Eden Bulgular Nelerdir? Bademcik iltahapları, çürük bir diş boyun bölgesi bezelerinin nedeni olabilir. Cilt döküntüleri kızıl, kızamık, kızamıkçık ve diğer viral enfeksiyonlarda görülür. Yeni ortaya çıkan ciltte solukluk, kanamalar ve morarmalarda aksi ispat edilene kadar kanserler akla gelmeli ve hemen ileri tetkiklerin yapılması için doktora başvurulmalıdır. Karaciğer ve dalak büyüklüğün de çoğunlukla kanserlerle beraber olup üzerinde önemle durulmalıdır. Enfeksiyöz mononükleozis dediğimiz bazı viral sistemik enfeksiyonlarda lenfadenopati (lenf bezi büyümesi), cilt döküntüleri, karaciğer ve dalak büyüklüğü yapabilir.

Boyun Bölgesi Bezelerinin Nedenleri Nelerdir ? Boyun, çene altı, ense ve kulak çevresi lenf bezleri çoğu hastada baş-boyun enfeksiyonuna ikincildir. Uzun süreli boyun bölgesi beze büyümelerinde tüberkülozonda düşünülmesi gereklidir. Beze kanserleri de boyun bölgesinden başlayabilir. Eğer omuz üstü bölgede de varsa tümörler ilk planda düşünülmelidir. Lösemiler genellikle yaygın beze büyüklükleri yapar. Koltuk altı ve kasık bölgesi lenf bezeleri sıklıkla enfeksiyonla beraber olup kol, uyluk ve bacağın cilt enfeksiyonları için ayrıntılı beze muayenesi gerekir. Ülkemizde çocukluk çağında aileler sıklıkla sol koltuk altı beze yakınması ile doktora başvururlar. Genellikle BCG(verem aşısı) aşısına ikincil gelişip tedavi gerektirmezler.

Vücudun Birçok Yerinde Birden Görülen Beze Büyümeleri Neden Olabilir ? Yaygın beze büyümeleri daima ciddi hastalıklarala beraberdir. Ayrıntılı bir öykü ve fizik muayene inceleme tanıda çok yararlıdır. Viral enfeksiyonlarla, lösemiler ve ileri evre beze kanserleri yaygın lenfadenopati (lenf bezesi büyümesi) yaparlar

Beze Büyümeleri Nasıl Takip Edilmelidir ?

Lenf bezi büyümelerinin izlemi aşama aşama aşağıdaki şekildedir.
a) Eşlik eden anlamlı fizik inceleme bulgusu varsa mutlaka ciddi hastalıklara araştırılmalıdır.
b) Eşlik eden bulgu yoksa 2 veya 3 hafta gözlenir. Bu arada antibiyotik kullanılabilir.
c) 2-3 haftalık gözlem sonunda bezeler tekrar değerlendirilir. Boyutta artışlar var ise ileri tetkikler yapılır.
d) 2-3 haftalık izlemde beze aynı boyutta sebat ediyorsa bir 2-3 hafta daha izlenir. Beze kayboldu ise takipten çıkarılır.
e) İzlem sonunda beze aynı boyutta ise yine ileri tetkikler yapılmalıdır. Gerekirse tanı için beze biyopsisi alınmalıdır.
(ALINTI)

Bir Kanser Türü "Lütfen Dikkate Alın"

Hodgkin Lenfoma
Lenf sistemi bedenin bağışıklık sisteminin bir parçasıdır. Vucudun hastalıklar ve enfeksiyonlarla savaşmasına yardımcı olur. Lenfatik sistem ince lenf damarlarının oluşturduğu ve kan damarları gibi dokulara ulaşan ve bütün vucudu saran bir ağ oluşturmaktadır. Lenf damarları renksiz bir sıvı olan lenf sıvısı taşır. Lenf sıvısı enfeksiyonlarla savaşan ve lenfosit adı verilen hücreler içerir. Bu damarlar ağı içinde lenf bezleri adı verilen küçük organlar mevcuttur. Lenf bezleri kümeler halinde, başlıca kol altında, kasıkta, boyunda, göğüste ve karında bulunurlar. Dalak, timus, bademcikler ve kemik iliği de lenf sisteminin birer parçasıdır. Lenf dokusu ayrıca mide, barsaklar ve deri gibi bedenin diğer bölümlerinde de bulunur. Kanser vücüdun temel yaşam birimi olan hücrede başlayan bir grup hastalığın ortak adıdır.

NHL'yı anlamak için, normal hücreler hakkında bilgi sahibi olmak ve kanser durumunda neler değiştiğini bilmek yararlı olacaktır: Beden pek çok değişik tipte hücreden oluşmuştur. Normalde, hücreler ancak gerek olduğu zaman büyür ve başka hücreler oluşturmak üzere bölünürler. Bu düzenli süreç vücudun sağlıklı kalmasını sağlar. Bazen yeni hücrelere gerek duyulmazken de hücreler bölünmelerini sürdürür. Bu durum o bölgede doku miktarının uygun olmayan biçimde artmasına, dokularda büyümeye, kalınlaşmaya ya da bir kitlenin ortaya çıkmasına yol açar. Bu kitleye tümör denir. Tümörler iyi huylu (kanserli olmayan) ya da kötü huylu (malin, kanserli) olur.

NHL'da, lenf sistemi içindeki hücreler anormal özellikler kazanır: Çok hızlı bölünür, düzensiz ve denetimsiz olarak büyürler. Yukarda anlatıldığı gibi lenf dokuları bedenin pekçok bölgesinde bulunmaktadır. NHL bu bölgelerden herhangi birinde ortaya çıkabilir: bu tek bir lenf bezi olabileceği gibi, bir lenf grubu da olabilir; bazen de lenf sisteminin kemik iliği veya dalak gibi bir başka bölümünde ortaya çıkabilir. Bu tip kanser bir lenften, bir lenf kümesinden bir sonrakine doğru düzenli bir yayılım gösterme eğilimindedir. Örneğin boyun lenf nodlarında ortaya çıkan NHL, önce köprücük kemiği üzerindeki, sonra göğüste kolların altındaki lenf bezlerine doğru yayılabilir. Bazı durumlarda hastalık tüm bedeni kaplayabilir. Yukarda açıklandığı gibi NHL, tıpkı Hodgkin's hastalığı gibi lenf dokularının bir hastalığıdır ve diğer organlara yayılım gösterebilmektedir. Ancak NHL'nın nasıl bir seyir göstereceği, Hodgkin's hastalığına göre daha az öngörülebilmektedir.

NHL, Hodgkin's hastalığına göre daha fazla oranda lenf dışı metastaz yapma eğilimi sergilemektedir. Hastalığın seyri (prognozu) histolojik tipine, evresine ve uygulanan tedaviye göre farklılıklar göstermektedir. Riks Faktörleri NHL'nın sıklığında son on-yıllarda büyük bir artış gözlenmiştir. Bu hastalık ABD'de en seyrek kanserler arasında iken bu artış nedeniyle en sık karşılaşılan 5. kanser olmuştur. Halen bu artışa nelerin yol açtığına ilişkin yeterli bilgi bulunmamaktadır. Hastalığın nedenleri de tam olarak bilinmemekte, bir kişi bu hastalığa yakalanırken bir diğerinin neden yakalanmadığı tam olarak açıklanamamaktadır. Toplum düzeyinde yürütülen kanser araştırmalarında, NHL'ya yakalanan insanlarda yakalanmayanlara göre daha fazla olduğu gözlenen bazı risk faktörleri aşağıda sıralanmaktadır. Ancak burada da tam bir açıklık bulunmamaktadır: Bu risk faktörlerine sahip pekçok insan NHL'ya yakalanmazken, bu risk faktörlerinden hiçbirisini taşımayan pek çok insanda da bu hastalık karşımıza çıkmaktadır.

Yaş/Cinsiyet: NHL yaş ilerledikçe daha fazla sıklıkta görülmektedir. Erkeklerde kadınlara oranla daha fazla orandadır.

Zayıflamış Bağışıklık Sistemi: NHL, doğumsal bağışıklık sistemi sorunu bulunan kişilerde, otoimmün hastalıklarda, HIV/AIDS varlığında ve organ transplantasyonu nedeniyle bağığıklık sistemini baskılayıcı ilaç kullananlarda daha fazla görülmektedir.

Virüs: HTLV-1 (insan T-lenfotropik virüsü) ve Epstein-Barr virüsleri, NHL'ya yakalanma olasılığını artıran enfeksiyon ajanlarıdır.

Çevre: Pestisitler, solventler gibi belirli kimyasal maddelerle çalışan ya da bunlara yoğun biçimde maruz kalan kişilerde NHL'ya yakalanma olasılığı yükselmektedir. NHL konusunda, kendi durumuyla ilgili daha ayrıntılı bilgi almak ve varsa endişelerini gidermek isteyen kişilerin, doktorlarıyla bu duygu ve düşüncelerini paylaşmaları son derece yararlı olacaktır. Belirtileri NHLnın belirtileri sıklıkla aşağıdaki biçimlerde ortaya çıkmaktadır. Nedeni açıklanamayan ateş Gece terlemesi Süreklilik gösteren yorgunluk hali Nedeni açıklanamayan kilo kaybı Deride kaşıntı Ciltte kırmızı lekeler Bu ve benzeri belirtilerin mutlaka NHL'nın var olduğu anlamına gelmediği, başka nedenlerle de benzer belirti ve bulguların ortaya çıkabileceği unutulmamalıdır.

Bu belirtilerin varlığında kişi doktoruna başvurmalıdır. Böylelikle hastalık ne olursa olsun erken dönemde tanı ve tedavisi mümkün olabilecektir. Önemli bir nokta da şudur: Kanser ile ağrı başlangıçta birlikte ortaya çıkmayabilir. Bu nedenle örneğin boyun, koltuk altı ve kasıklardaki şişlikler için mutlaka ağrının ortaya çıkması beklenmemelidir. NHL'nın erken aşamalarında ağrı bulunmayabilir. Tanı Hekim hastada hodgkin's-dışı lenfoma (NHL) olduğundan kuşku duyarsa, hastanın genel durumunu değerlendirmek üzere tıbbi özgeçmişini dinler ve ayrıntılı bir fizik muayene uygular. Fizik muayenede özellikle boyun, koltukaltı ya da kasıktaki lenf bezlerinde bir büyüme olup olmadığı değerlendirilir. Bu süreçte hastanın genel sağlık durumunun tam olarak anlaşılabilmesi için bazı kan testleri de uygulanır. Hekimin gerekli görmesi durumunda görüntüleme yöntemlerine de başvurulur. Bunların arasında geleneksel röntgenler, bilgisayarlı tomografiler (BT, CT, CAT) ve manyetik resonans (MR) tetkikleri yer alabilir. Tanı için biyopsi son derecede değerlidir. Bir cerrahın aldığı biyopsi materyalini (doku örneğini) bir patolog mikroskop altında değerlendirir ve dokuda kanser hücresi olup olmadığı araştırır.

NHL'da biyopsiler genellikle lenf bezlerinden alınmaktadır; ancak bu bir kural değildir, gereğinde diğer dokulardan da biyopsi örneği alınabilir. Bazı durumlarda biyopsi almak için "laparotomi" denilen cerrahi bir işlem uygulanır; bu işlemde batın (karın) cerrahi olarak açılır, değerlendirilecek doku örneklerini batın içinden alınır. Tedavi Yöntemleri Tedavi planlanırken hastanın gereksinimleri esas alınmaktadır. Belirleyici özellikteki bulgular arasında hastalığın evresi, tutulum gösteren hücrelerin tipi, bunların hızlı ya da yavaş seyirli olduğu, ve hastanın genel sağlık durumu ve yaşı bulunmaktadır. NHL genellikle hematolog, onkolog, radyasyon onkoloğu gibi üyelerin bulunduğu bir ekip tarafından tedavi edilir. Tedavide genellikle kemoterapi, radyasyon tedavisi ya da bunların kombinasyonları uygulanır. Bazı olgularda kemik iliği transplantasyonu, biyolojik tedaviler, ya da cerrahi tedavi seçenekleri de söz konusu olmaktadır. Yavaş seyirli lenfomalarda doktor tedaviye başlamadan önce belirtilerin ortaya çıkmasını bekleme, yani "yakın gözlem altında bekleme" kararını verebilir.

Alıntıdır

5 Şubat 2009 Perşembe

Bir dost bulamadım gün akşam oldu..

Ne güzel yazmış yazan bir dost bulamadım bunun anlamını yeni yeni anlıyorum illa kaypakmı olmalı insan doğru olunca olmuyormu olmuyormuş bende küstüm işte Selver Sultan küserse dünya yıkılır,kıyamet kopar ,dağlar üst üste biner binsin be adam olana lafımız yok olmayan düşünsün........

Dost bu tarifi olmayan gönül işi....

Bir dostu tarif edebilirmisiniz,edemezsiniz bu sadece hiç tarifi olmayan gönül işi insanların kendi kişiliklerinde olan yada olmayan şey..Hırs bence en acı tecrübe nedense insanlar bunu anlamıyorlar.Ben Selver Sultan hep dost oldum elimden ne geliyorsa sokaktaki insana kuşa kediye kimin bi ihtiyacı olduysa yardım ettim ,ettimde bana bir karşılık geldimi yoo benim istediğim karşılık deyildiki, Allah bana ben onlara diyordum halada aynı kafadayım ben dostum hemde dünyada artık sayıyla gösterilenlerden....

Hayat ne garip,dünya çok garip..

Bu gün dışarı çıktım arabaya kurulmak yerine yürüdüm off Üsküdar Bağlarbaşı dolaştım durdum insanlara pek dikkatli bakmam aslında bir ihtiyar dikkatimi çekti ...Banklara oturmuş gelene geçene bakıyordu iyi giyimli İstanbul Hanımefendisi benim kendisine baktığımı görünce kızım dedi biraz gelirmisin buyrun dedim başladı anlatmaya meyer şapkamdan etkilenmiş kendisininde 50 küsur senedir şapka taktığını Üsküdarda benim gibi birini gördüğüne çok memnun olduğunu anlattı...senelerdir yanlız yaşadığını çocuklarının kendisini aramadığını,bir an aklıma annem geldi ben annemi hiç yanlız bırakmamış peşinde koşmuş her işini görmüş ama hiç yaranamamıştım...Allahım dedim kendi kendime hayat ne garip bir ihtiyar sokaklarda çocuklarını arıyor bir ihtiyarda her daim yanında olan kızının kıymetini bilmiyor dünya çok garip..........

4 Şubat 2009 Çarşamba

YASALAR,KURALLAR

ANDREW YOUNG YASASI
Eger 100 isadami yasal olmayan bir is yapmaya karar verirlerse, o is yasalolur.
AXWELL'IN ÇIKARDIGI SONUÇ
Eger havayi soluyabiliyor ama suyu içemiyorsaniz geri kalmis birülkedesinizdir.
Oysa, suyu içebiliyor ama havayi soluyamiyorsaniz kalkinmis bir ülkedesinizdir.
LOFTA'NIN GÖZYASLARI
Hiç kimse sizi kendinizi iyi hissettiginiz zaman terketmez.
FANT YASASI
Bir eliniz dolu iken diger elinizle kilitli bir kapiyi açmak zorundakaldiginizda, anahtar kesinlikle elinizin dolu oldugu taraftakicebinizdedir.
MONLY'NIN KURALI
Mantik, yanlis sonuca özgüveninizi yitirmeden sistematik bir biçimde ulasma yöntemidir.
GOODWIN'DEN HATIRLATMA
Gözle görülen elestirilmeye mahkumdur.
CAMPBELL YASASI
Ne kadar az is yaparsaniz, isleriniz o kadar yolunda gider.
KOVAC'IN YASASI
Telefonda yanlis numara çevirdiginizde, asla mesgul çalmaz.
ÖNEMLI INSANLAR KURALI
Büyük hayranlik ve saygi duydugunuz insanlarin derin düsüncelere daldiginigördügünüzde, olasilikla ögle yemeginde ne yiyeceklerini düsünüyorlardir.
YASENEK'IN GÖZLEMI
Öpüsen insanlar birbirlerine o kadar yaklasirlar ki, birbirlerinin hatalarini göremezler.
ARLEN YASASI
Bir yerden ayrilirken, insanlarin size ne kadar iyi davrandiklarini görmekçok ilginçtir--------------------

3 Şubat 2009 Salı

Aşk iki kişiliktir

Değişir yönü rüzgârın
Solar ansızın yapraklar.
Şaşırır yolunu denizde gemi
Boşuna bir liman arar.

Gülüşü bir yabancının
Çalmıştır senden sevdiğini,
İçinde biriken zehir
Sadece kendini öldürecektir

.Ölümdür yaşanan tek başına
Aşk, iki kişiliktir.
Bir anı bile kalmamıştır
Geceler boyu sevişmelerden

Binlerce yıl uzaklardadır
Binlerce kez dokunduğun ten
.Yazabileceğin şiirler
Çoktan yazılıp bitmiştir.
Ölümdür yaşanan tek başına
Aşk, iki kişiliktir.

Avutamaz olur artık
Seni bildiğin şarkılar
.Boşanır keder zincirlerinden
Sular, tersin tersin akar.

Bir hançer gibi çeksen de sevgini
Onu ancak öldürmeye yarar.
Uçarı kuşu sevdanın
Alıp başını gitmiştir

Ölümdür yaşanan tek başına
Aşk, iki kişiliktir.
Yitik bir ezgisin sadece,
Tüketilmiş ve düşmüş gözden.

Düşlerinde bir çocuk hıçkırır
Gece camlara sürtünürken.
Çünkü, hiç bir kelebek
Tek başına yaşamaz sevdasını

.Severken hiçbir böcek,
Hiç bir kuş yalnız değildir
.Ölümdür yaşanan tek başına
Aşk, iki kişiliktir.

Ataol Behramoğlu

En güzel pastacı...


20 dk gazetesinde çıkan bi haber...Ben bu kızı bi yerden tanıyormuyum ne.....

http://e-gazete.20dk.com/yirmidk/2009/02/03/1/01/main.aspx#

İTİRAFLAR

Ablam evlenmeden önce saatlerce odamıza kapanır, sigara ve kahve ikilisi eşliğinde sırlarımızı dökerdik. Böyle anlardan birinde, kısık sesle "Müzik açalım mı? Babam yan odada, bizi dinliyor olabilir." dedim. Yan odadan gelen ve hala hatırladığımızda bizi kahkahalara boğan ses: "Ne dinleyecem sizi beee!" ------------------------------------------------------------------------------
-- Yanlış telefon İşe giderken cep telefonumu evde unutmuşum, ama televizyon kumandasını almayı ihmal etmemişim. ------------------------------------------------------------------------------
--Çocuklar kimden? Annemle babam tartışıyor. Tartışma esnasında annemin kafası o kadar çok karışıyor ki, kendisini aldatmakla suçladığı babama "O çocuklar benden mi??" diyor! Zaten tartışma o anda bitiyor, gülmekten tabii. -----------------------------------------------------------------------------
---Doğalgaz Doğalgaz bağlantısı için bahçemizi kazan sevgili amele kardeşler, kendi evimin önünde bana laf atarsanız babam da size "O boruları g.tünüze döşerim, gazın en doğalıyla ısınırız!" der tabii ki. -----------------------------------------------------------------------------
---Nur topu İşyerinde küpe takan erkek arkadaşımıza babasından yorum: "Bir zamanlar nur topu gibi oğlum vardı; nuru gitti, topu kaldı!" ------------------------------------------------------------------------------
--Toplamda Geçen gece nöbetteyken acile 3 yaşında, para yutmuş bir hasta geliyor. Babasına ne kadar yuttuğunu soruyoruz; "1 YTL" diyor.. Yapılan tetkikler sonucunda bir adet 50 Kuruş ve iki adet 25 Kuruş tespit ediyoruz. Baba bir şekilde haklı olduğu için sadece aramızda gülüşerek konuyu kapatıyoruz.. -
-------------------------------------------------------------------------------Helallik Tatile giden, hayat dolu yaşlı teyzemiz güya helalleşiyor. "Hadi çocuğum, hakkınızı helal edin, hayat bu; siz ölürsünüz ben göremem, veya siz kör olursunuz beni göremezsiniz..." ---------------------------------------------------------------------

-----------Köpük köpük 8 yaşımdaki yeğenim "Dayı nasıl oluyor da renkli sabundan beyaz köpük çıkıyor?" diye sordu. "Dur bir düşüneyim." dedim, hala düşünüyorum... ------------------------------------------------------------
-----------------
---Araba sevdası Annem arabasını torpidosu için dantel örecek kadar çok seviyor. Geçenlerde arabayı çarpmış ve farı kırılmış. Babamın anlattığına göre trafik polisinin önünde "Yavrumun gözü çıktııııı!" diye ağladığı için polisler heyecanlanıp ambulans çağırmışlar. -------------------------------------------------
-------------------------------Hevesli Kardeşime araba kullanmayı öğretiyorum. Çok hevesli... Bana; "Abi çok kolay yaa, aynı bilgisayar oyunu gibi!" diyor. Cevabım; "Hııı... Ama tek canın var..." --------------------------------------------------------------------------------Potansiyel müşteri Kırmızı ışıkta durduğum anda yanımdan iki motosikletli ışık hızında ve tek tekerlek üzerinde geçti. Ben ağzım açık olayı izlerken yanıma yanaşan 112 ambulansından doktor camı açtı ve bana: ''Gördün mü bizim müşterileri.... Hey maşallah!'' dedi. -------------------------------------------------------------------------
-------Komşuluk ilişkilerimiz Duvarlar kağıt gibi ve yan evde olan biten aynen duyuluyor. Duştayım, yan taraf kendinden geçmiş sarsılıyor! Nefes sesleri, iniltiler vs. dayanamayıp bağırıyorum "Hoopp aile var aileee..." Cevap gecikmiyor. "Ailecek mi giriyorsunuz banyoya?" -----------------------------------------
---------------------------------------Un merakı Komşumuzun kızı ilk fırıncıya kaçtı. Geri geldi, 5 ay sonra un fabrikasının sahibine kaçtı. Bunlara annesinin yorumu; "Ben bu gızı una doyaramadım!" ---------------------
-----------------------------------------------------------Sütün faydaları Sabah erken okula gidecek oğlumu uyandırmadan önce, kalkar kalkmaz içsin diye hazırladığım sütün bardak ebadını o kadar abartmışım ki, henüz uyanmaya çalışan, tek gözü açık oğlumdan gelen cümle: "İneğin kendisini getirseydin bari." -
----------------------------------------
---------------------------------------Emniyet kemeri Nişantaşı-Kadıköy dolmuşu için bekliyoruz. Bir taksi geliyor dolmuş yerine. Ön koltuğa oturan kadın her normal insan gibi emniyet kemerini takıyor. Ancak şoför amcamız emniyet kemerinin iyice ortaya çıkardığı dekolteye bakmaktan yola bakamadığı için bir müddet düşünüyor ve içini çekerek kadına sesleniyor. "Abla, çıkar emniyet kemerini, böylesi daha emniyetli hepimiz için." ------------------------------------------------------------
--
------------------Kaldırma kuvveti Kızdırmak için anneme "Göğüslerin sarkmış" diyen babama annemin cevabı gecikmedi: "Benim sarkan göğüslerimi kaldırmak için özel sütyenler var ama senin sarkıp da kaldıramadığın yerin için henüz bir don icat edilmedi!" Kusura bakma babacığım ama hak ettin. ---------------------------
-----------------------------------------------------Arabam çalındı 2 gece önce arabasını otoparkta unutup eve dolmuşla dönen ve sabah "Arabam çalındı!" diye ortalığı kasıp kavuran salak benim. ----------------------------
----------------------------------------------------Kayıp aranıyor Çok sevdiğimiz dedemi kalp krizi sonucu kaybettik. Sevilen bir esnaf olması sebebiyle cenazesine oldukça büyük bir kalabalık katıldı. Biz taziyeleri kabul ederken uzun süredir görmediğim bir arkadaşım beni gördü ve geldi. "Bu kalabalık da ne böyle?" diye sorunca gayet normal bir şekilde "Dedemi kaybettik." dedim. Cevabı beni o an bile krize sokmaya yetti: ''Bu kadar insan hala bulamadınız mı?'' --------------------------------------------------------------------------------Giyim kuşam Lacivert ceketi, gri pantolonu, kahverengi ayakkabısı ve
siyah kemerini bir arada giyen babama annemin yorumu: "Toplama bilgisayar gibi olmuşsun!" -------------------------------------------
-----------------------------
--------Cadaloz kaynana İş arkadaşımın düğünündeyiz. Nikah kıyılıyor, imzalar atılıyor, gelin ve damadı tebrik etmek için ayağa kalkıldığında elektrikler kesiliyor. Biz hep beraber "Aaaa!" diye tepki gösterirken, arkadaşımın annesi oldukça yüksek sesle düşüncesini dile getiriyor. "Oğlumun daha ilk dakikadan hayatı karardı." --------------------------------------------------------------------------
------Direksiyon eğitimi Sene 1993. Sevgilime (şu an karım olur kendileri) araba kullanmayı öğretiyorum. İzmir'in o zamanki halini bilenler bilir. Üçkuyular-Narlıdere yolu şimdiki gibi değil. Sakin... Stres olmasın, panik yapmasın diye çok karışmamaya çalışıyorum. Ayrıca çok sakin bir ses tonuyla konuşuyorum. Direğe 3 santim farkla geçiyor benim güzel sevgilim. "Direğe çok yakın geçtin hayatım." diyorum. Cevap "Hangi direğe?" --------------------------------------------------------------------------------Teravih namazı Teravih namazına gidilir. Kadınlar caminin 2. katında kılmaktadırlar. T
am kaptırmışken atmosfere, bir ara secdeye gidildiğinde sessizliği 2. kattan bir çocuk sesi bozar. "Anneeee, aşağıda kocaman kocaman bir sürü g.t var!" Sessizlik, kafalar cümleyi çözümleyinceye kadardır. En sonunda imam dahil herkes kopar. Ne namaz kalır, ne abdest...--------------------

2 Şubat 2009 Pazartesi

Organik Beslenme

Organik Beslenme
31 Ocak 2009 Cumartesi 15:57
Pahalı fiyatları ve sağlık için önerilmesi ile dikkatleri çeken organik ürünler aslında ne?
Yaşam döngüsü içerisinde değişen beslenme alışkanlıklarımız ne yazık ki, sağlığımızı ve dolayısıyla da geleceğimizi tehdit ediyor. Tarım üretiminde kullanılan suni gübre, sentetik ve kimyasal ilaçlar bir yandan hava kirliliğine yol açarken, bir yandan da sağlıklı besin almamıza engel oluyor.
Konvansiyonel tarımda kullanılan kimyasal ilaçlar, toprakta toksik maddeler bırakarak içtiğimiz suya, yediğimiz besinlere karışıyor ve ciddi bir tehlike oluşturuyor. Bu metaller, uykusuzluk, baş ağrısı, egzama, yorgunluk, konsantrasyon eksikliği, depresyon ve yüksek tansiyon olarak ortaya çıkarak, yaşam kalitemizi bozuyor. En kötü yüzünü ise kanser olarak gösteriyor. Bu tehdit karşısında ne yapmalıyız? İşte bu noktada organik ya da diğer bir deyişle ekolojik ürünler devreye giriyor. Peki, nedir organik kelimesinin ardındaki gerçeklik? ORGANİK TARIM? Organik tarım, çevre kirliliğinin azaltılması, tarımsal kirliliğin önlenmesi, insanlar üzerinde kimyasalların olumsuz etkilerinin ortadan kaldırılabilmesi için uygulanması gereken alternatif bir tarım yöntemidir. Kimyasal girdi kullanılmadan, üretimden tüketime kadar her aşaması kontrollü ve sertifikalı olan bir tarımsal üretim biçimidir. Organik tarımın ve ürünün birincil amacı; insan sağlığıdır. ORGANİK ÜRÜN NEDİR? Sürekli kontrole tabi olarak üretici, işleyici ve pazarlayıcı tarafından tamamen doğal metotlarla üretilmiş ve insan sağlığını riske atmayan ürün çeşitleridir. Bir ürünün "ekolojik" olarak adlandırılabilmesi için, bağımsız bir kontrol kuruluşu tarafından sertifikalandırılmış olması gerekiyor. Toprak ve su kaynakları ile havayı kirletmeden çevre, bitki, hayvan ve insan sağlığını koruyabilen bir ürün çeşitidir. ORGANİK BESLENME NE KADAR MÜMKÜN? Ekolojik ürünler çoğunlukla doğal ürün dükkanlarında ve aktarlarda bulunuyor. Bunu, alışveriş yaparken ürünün üzerindeki etiketten de ayırt edebilirsiniz. Artık bazı restoranlar da sadece ekolojik ürünler içeren mönülerle hizmet veriyorlar. Ekolojik tarıma ayrılan alanlar giderek artsa da, küresel ısınma bu sahaların verimliliğini tehdit ediyor. Üstelik organik tarım, hormon, zirai ilaç vs. kullanımı olmadan yapıldığı için senede daha az ürün elde edilmesi ve firesinin çok daha fazla olması tüketicilerdeki ortak şikâyete, organik ürünlerin pahalı olmasına sebep oluyor. Bunun yanı sıra, ortaya çıkan her ürün, piyasaya çıkmadan önce rapor almak üzere yurt dışına gönderildiği için de fiyatlara yüzde 20 -30 oranında bir artış daha ekleniyor. Ekolojik beslenmenin bizi pek çok hastalıktan koruduğunu ve zinde kalmamızı sağladığını düşünürsek, bu fiyatları daha sonra hastalıklar sebebiyle çıkabilecek faturalarla kıyasladığımızda, pahalılık açısından tekrar değerlendirmemiz gerekiyor. NE YAPMALIYIZ? Evlerimizde yaptığımız yemeklerde organik ürünler kullanmamız ve hijyeni kontrol etmemiz çok daha kolay olsa da, dışarıda çoğu zaman bilinçli bir beslenme tüketicisi olamıyoruz ne yazık ki. Bu anlamda yapabileceğimiz tek şey; elimizden geldiğince güvenilir firmalardan yemek yeme ihtiyacımızı karşılamak. Ve buna hakkımız olduğunu unutmadan, yeri geldiğinde sağlık ve hijyen şartlarını sorgulayabilmek. Çünkü her bir bireysel sorgulama, başkalarınınkiyle bir araya geldiğinde bilinç düzeyini yaratacak ve böylece yemek hizmeti sunanları da yaptıkları işi hakkıyla yapmaya yöneltecektir.

Kanser birinci ölüm nedeni

Kanser birinci ölüm nedeni oldu
2 Şubat 2009 Pazartesi, 16:57 DÜNYA
Hollanda'da, kanserin ölüm nedeni olarak birinci sırada yer aldığı bildirildi.
Merkez İstatistik Enstitüsünün verilerine göre ülkedeki ölümlerin ortalama üçte biri kanser yüzünden meydana geliyor. Geçen yılın ilk 10 ayında yaklaşık 35 bin kişi kanserden, 33 bin kişi de kalp ve damar rahatsızlıkları dolayısıyla öldü.
1970'li yıllardan itibaren ölüm nedeni olarak kalp ve damar hastalıkları ilk sırada yer alırken, son yıllarda kanserden ölenlerin sayısı bu hastalıkların önüne geçti.2005 yılından bu yana erkeklerde birinci ölüm nedeni kanser. Kadınlarda ise kanser ölüm nedeni olarak hala ikinci sırada yer almakla birlikte kalp ve damar hastalıklarından ölenlerle aradaki fark iyice azalmış durumda.
Kanser hastalıkları içinde de hem erkeklerde hem de kadınlarda en çok görüleni akciğer kanseri. Bu türü, erkeklerde prostat kadınlarda ise meme kanseri izliyor.
Tarih: 2 Şubat 2009 Pazartesi

Ben salağın önde gideniyim hattaaa....

En önde flama sallıyorum son günlerde yaşadıklarım beni çok üzüyor vefasızlık diz boyu neden bende her kez gibi olamıyorum insanları,kuşları,böcekleri sevmek zorundamıyım ben her şeyi neden bilmek zorundayım yani ya neden oysa umursamaz insanlar hayatını güller gibi yaşıyor benim gibi akılsızlarda hem hasta oluyor hemde bile bile gene herşeyi yutuyor bundan sonra akıllanırmıyım sanmıyorum aynen devam edicem vede devamlı istismar edilicem iyilik yap denize at diyorlarya ben yaptığım hiç bir şeyin karşılığını bu dünyada alamadım bekliyoruz azimliyiz hala flama sallıyoruz yani...

Bu kanseri yakında yok edecekler ha gayret

Gögüs kanserinde yeni buluş
02 Şubat 2009 Pazartesi 11:26
Bilim dünyasından göğüs kanseri hastalarını sevindirecek yeni bir buluş haberi geldi.
Dr. Marc Wrana tarafından geliştirilen ve DyNeMo adı verilen yeni yöntemle, her hastanın kanserli tümörlerinin yapısı ve dağılma yönleri belirlenerek, bu hücrelerin durdurulması sağlanabilecek.Kanada’nın Toronto Mount Sinai Hastanesi bünyesindeki Samuel Lunenfeld Araştırma Entitüsü bilim adamlarından Dr. Marc Wrana tarafından geliştirilen yöntemin, göğüs kanseri hastalığını yüzde 80 oranında kesin tedavi ettiği ifade ediliyor. Dr. Marc Wrana’nın The Journal Nature Biotechnology’nin son sayısında yayımlanan bilimsel makalesine göre, DyNeMo (Dynamıc Network Modularity) adı verilen yöntem, göğüs kanserinde kanserli hücrelerin vücutta dağılacakları bölgelerin önceden belirlenmesine yarıyor.Yeni teknolojiyle her hastanın kanserli tümörlerinin yapısı ve dağılma yönleri belirlenerek, bu hücrelerin durdurulması sağlanabilecek. Makalesinde, yeni yöntemle bugüne kadar göğüs kanseri 350 kadın hastanın tümör takibinin yapıldığını belirten Dr. Marc Wrana, “Her tümörün ayrı bir protein ağı organizasyonuna sahip olduğunu belirledik. Böylece, tedavinin seyri içinde hangi ağ üzerinde ne tür bir müdahale yapabileceğimize şimdi daha kolay ve çabuk karar verebileceğiz. Bu da, hastalığın yüzde 80 oranında kesin tedavisi anlamına geliyor” diye yazdı.DyNeMo yönteminin dünyanın değişik yerlerindeki kanser araştırmaları merkezleriyle ortak bir ağ üzerinde kullanılabileceğini belirten Wrana, “böylelikle, daha çok çeşitli vakaya ilişkin deneyimlerini hastalığın ortadan kaldırılması amacıyla kullanabileceklerini” kaydetti.
changeTarget(document.getElementById("news_content"))

Diğer Sayfalarıda Dolaşın